Mikro animasyonlar


Image credit: https://medium.com/@zeuxinnovation/micro-animation-good-things-come-in-small-packages-30915042a8f4

Mikro Animasyonlar

Bir web sitesini ya da mobil uygulamayı açtığınızda, fark etmeden gözünüzü çeken şey genellikle büyük görseller ya da başlıklardır. Ama o deneyimi akıcı, canlı ve “bir şey hissediyorum” dedirten hale getiren şey çoğu zaman o küçücük detaylardır. İşte onlara mikro animasyon diyoruz.

Aslında mikro animasyonlar bir anlamda kullanıcıya “Ben buradayım ve seni anlıyorum” diyen minik hareketler. Bir butona bastığınızda çok hafif titremesi, bir ikonun yüklenirken dönmesi, bir kartın üzerine gelince hafifçe büyümesi… Bunların hepsi kullanıcı deneyimini daha sezgisel, daha insancıl yapan küçük jestler.

Nereden Çıktı Bu Mikro Animasyonlar?

Mikro animasyonların tasarıma girmesi aslında biraz teknolojinin, biraz da tasarım düşüncesinin evrilmesiyle oldu. Eskiden internet siteleri daha statikti; hareketli bir şey görmek için Flash gibi ağır teknolojiler gerekiyordu. Ancak mobil cihazların yaygınlaşmasıyla birlikte kullanıcıların arayüzle daha duyarlı ve etkileşimli deneyimler yaşaması beklendi. Bu da, tasarımcıları daha azla daha çok anlatmanın yollarını aramaya itti. İşte mikro animasyonlar bu noktada parladı.

Google’ın 2014’te tanıttığı Material Design felsefesiyle birlikte bu küçük hareketler neredeyse tasarımın dili haline geldi. Material Design, mikro animasyonları sadece süs değil, kullanıcıya rehberlik eden araçlar olarak konumlandırdı. O zamandan bu yana, neredeyse her dijital ürün bu dili konuşur oldu.

Tasarım Süreci Nasıl İşliyor?

Bir mikro animasyon tasarlamak aslında bir hikâye yazmak gibi. Önce ne anlatmak istediğini belirliyorsun. Örneğin kullanıcı bir şey yaptı — mesela formu gönderdi. Bu eylemin bir sonucu olacak. Ama sadece “tamamlandı” demek yerine, tasarımcılar artık bunu bir animasyonla hissettirmeyi daha etkili buluyor Bir tik işaretinin yumuşakça belirip yok olması gibi.

İşte bu düşünceyle başlıyor süreç. Sonra hangi araçlarla bunu gerçekleştireceğini seçiyorsun. Tasarımcılar genellikle Figma, Adobe After Effects, Lottie, Principle gibi araçları kullanıyorlar.

Geliştiriciler tarafında ise CSS animations, JavaScript, React Spring, Framer Motion gibi kütüphanelerle bu hareketleri hayata geçiriyorlar. Eğer mobil uygulama geliştiriliyorsa, iOS için SwiftUI, Android için MotionLayout gibi teknolojiler kullanılıyor.

İşin püf noktası şu: Bu animasyonlar kullanıcıyı rahatsız etmemeli. Hatta fark ettirmeden etki etmeli. Çok yavaş olursa sıkıcı, çok hızlı olursa anlaşılmaz olabiliyor. En önemlisi de, bir amaca hizmet etmeli. Sadece “şık olsun” diye yapılmış animasyonlar kullanıcı deneyimini kötü etkileyebiliyor.

Küçük Ama Güçlü!

Bazen bir şeyin olduğunu anlatmak için uzun uzun cümleler kurmak yerine, sadece göz kırpmak yeterlidir. Mikro animasyonlar da tasarımın göz kırpması gibidir. Küçük bir hareketle kullanıcıya “Evet, gördüm, işlem tamam” ya da “Buraya bakmalısın” der. Benim tasarım sürecinde en çok keyif aldığım anlar, bu küçük detayların yerine oturduğu anlardır. Çünkü o zaman biliyorum ki kullanıcı da farkında olmadan kendini rahat hissedecek. Bu da dijital dünyanın en insani anlarından biridir.

 

No comment

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir