https://shorturl.at/OVCwv
Dismaland: Banksy’nin anti-sanat projesi
Dismaland, Disney’in kurduğu “evrensel mutluluk” söylemini tersine çevirirken, aynı zamanda Batı’nın tüketim toplumuna, medyatik illüzyonlara ve neo-kolonyal kültüre karşı ironik bir karşı-anlatı oluşturur.
Bu yazıda çağdaş sanatçılar arasında önemli bir yere sahip Banksy’nin Dismaland projesini inceleyeceğiz. Banksy’nin sanat anlayışı, geleneksel sanat kurumlarına, neoliberal düzene ve toplumsal adaletsizliklere karşı doğrudan bir müdahale biçimidir. Duvarlara, sokaklara, terk edilmiş alanlara yaptığı işlerle sanatın elit alanlardan çıkarılıp kamusal alana taşınmasına katkıda bulunan belki de en çok tartışılan sanatçıdır. Anonimliği, sadece kimliğini gizlemek için değil, eserin kendisini öne çıkarmak ve “sanatçının markalaşmasına” karşı durmak için bir strateji olarak kullanır. Mizah, ironi ve ani görsel çarpıcılık onun temel araçlarıdır. Banksy’nin işleri, bir sanat nesnesi olmaktan çok, toplumsal olaylara karşı birer yorum ya da müdahale olarak okunur. Bu yönüyle onun sanat anlayışı, politikadan arındırılmış estetiğe değil, doğrudan politik bir estetik anlayışa dayanır.
***
2015 yılında İngiltere’nin Weston-super-Mare kasabasında sanatçı Banksy tarafından geçici olarak kurulan Dismaland, görünürde bir eğlence parkını andırsa da, işlevi ve içeriği itibarıyla onun tam tersidir: distopik bir anti-Disneyland’dır.
Dismaland kelimesi, bilinçli bir kelime oyunu ile oluşturulmuş bir birleşimdir. Disneyland ve İngilizcede kasvetli, iç karartıcı, ümitsiz, moral bozucu anlamlarına gelen Dismal sözcüğü. Dolayısıyla Dismaland, Kasvetli park / Umutsuzluklar ülkesi / Bozulmuş hayallerin tematik alanı gibi anlamlara gelir, olumsuz duygular çağrıştırır.
Parkta, Banksy’nin yanı sıra Damien Hirst, Jenny Holzer, Jimmy Cauty gibi çağdaş sanatçıların da katkısıyla, modern toplumun hayal kırıklıklarını, politik krizlerini ve tüketime dayalı ideolojik yapısını ironik bir dille teşhir eder. Yıpranmış masal kahramanları, eğreti mimari unsurlar ve mizah ile karanlığın iç içe geçtiği yerleştirmelerle Dismaland, geç kapitalizmin estetik imgeleriyle kurulan bir kültürel eleştiri alanıdır. Bu projeyle Banksy, geleneksel eğlence ve mutluluk vaadinin altını oyarak, izleyiciyi rahatsız edici bir farkındalıkla baş başa bırakmak istemiştir.
Dismaland, ünlü eleştirmen Claire Bishop’un tarif ettiği antagonistik sanata yakındır. Yani karşıtlıkların ve çatışmaların olduğu sanat deneyimleri. Dismaland adı ve figürleriyle Disneyland’i odağına alır ancak onun gibi bir eğlence parkı değildir. Bir tür çöküşün temsili haline gelmiştir. Çünkü gerçek dünyadaki çöküş, eğlence üreterek gölgede kalamayacak kadar göz önündedir ve hissedilmektedir.
Parkta masum çocukları taşıyan ve denize açıldığında batacağını bildiğimiz mülteci botu, kazaya kurban giderek masaldaki şansı tersine dönen prensesler, bozulan ya da terkedilmiş oyuncaklar, tematik eğlence parklarında tercih edilmeyen bir renkte gri duvarlar, çürüyen masal figürleri vardır. Bunlar yalnızca birer “anti-Disney” simgesi değil, umut yitiminin estetik nesneleridir.
Mark Fisher’a göre günümüzün temel ideolojik çerçevesi şudur: “başka bir dünya mümkün değildir.” Bu durum, yalnızca siyasal düzlemde değil, duygusal ve kültürel hayatta da hissedilir. Dismaland, işte bu duyguyu bir dekor haline getirir. Fisher’ın tarif ettiği “geleceksizlik hissi” Dismaland’de somutlaşır.
Örneğin; prensesin cesedinin flaşlar arasında kaldığı kurgu, sadece medyanın estetikleştirdiği şiddeti değil, aynı zamanda estetikleştirilmiş acıya karşı duyarsızlık üretimini de ifşa eder. Bu, sadece sistem eleştirisi değil; sistemin bize biçtiği duygulanım rejiminin (affect) teşhiridir.
Fotoğraf: Teresa Dapp © Teresa Dapp. https://shorturl.at/HC4g6
Prenses ölür, palyaçolar ağlar, güvenlik görevlileri gülünçleşir. Bu, görsel şiddetin karikatürleşmesiyle güç kazandığı bir alandır. Hal Foster, çağdaş sanatın postmodern sonrası dönemde “travma estetiği”ne yöneldiğini ve korku ile iğrençlik üzerinden bir bilinç üretmeye çalıştığını ileri sürer. Dismaland, işte bu korkunun tiyatrosudur. Ama doğrudan değil, ironik bir filtreyle. Bu post-ironi, klasik aktivizmden farklıdır. Didaktik değildir; ama “göstermemezlik” de yapmaz. Bunun yerine, imgelerin kendi kendini çürüttüğü bir oyun alanı yaratır.
Dismaland, Banksy’nin ironik diliyle kurduğu bir karşı-mekandır.
Ne tam bir ütopya, ne de tam bir yıkım. Dismaland, umutla umutsuzluk, güzellik ile çöküntü arasında inşa edilmiş, bir politik alandır.
Bu proje, çağdaş sanatın nasıl “rahatsız edici olan”la temas kurabileceğini, ve karanlık imgeler aracılığıyla ne tür bir duyusal uyanış yaratabileceğini gösterir.
Banksy yalnızca sistemi eleştirmez; aynı zamanda bu sistemin işleyişine ortak olan bireyleri, yani hepimizi hedef alır. Dismaland, tüketim kültürünün, güvensizliğin, seyir zevkine indirgenmiş şiddetin ve yüzeysel mutluluk vaadinin yalnızca dışarıdan dayatılan değil, içselleştirdiğimiz ve yeniden ürettiğimiz bir yapı olduğunu söyler.
Bu parkta gezen insanlar, bir anlamda kendi eserlerinin karikatürize halini izler: kendi onayıyla inşa edilmiş bir dünyanın çarpık, plastikleşmiş yansımasını. Banksy’nin estetik dili tam da bu nedenle rahatsız edicidir; çünkü izleyiciyi dışarıdan değil, içeriden vurur. Dismaland, düşünmeye zorlayan, hatta utandıran bir yüzleşme alanı yaratır.
Karşı karşıya kaldığımız bu çarpık aynada yalnızca başkalarını mı, yoksa kendimizi de mi görüyoruz? Belki de asıl soru şu: Dismaland’den çıktıktan sonra, gerçek dünyanın daha az distopik olduğuna gerçekten inanabiliyor muyuz?
Şimdi de Dismaland’e başka bir açıdan bakalım: Estetik ve Malzeme Seçimleri
Dismaland’in estetik yapısı, kasıtlı bir biçimde “düşük bütçeli”, “amatörce” ve “geçici” izlenimi verir. Ancak bu estetik bir tercih olarak son derece bilinçlidir. Parkın mimari dili, terkedilmiş bir eğlence parkının çürümüşlüğünü anımsatacak şekilde tasarlanmıştır. Beton yüzeylerin pürüzlü bırakılması, paslı metal çitlerin kullanılması ve görsel gürültü yaratan düşük çözünürlüklü baskılarla hazırlanan yönlendirme tabelaları, steril olmayan, bozulmuş bir alan atmosferi yaratır. Bu bozulmuşluk, temizlik ve düzen takıntılı eğlence endüstrisinin tersine, dağınıklığın ve çöküşün estetiğini öne çıkarır. Aşağıdaki çizim parkın bir haritası.
https://shorturl.at/0dHH6
Malzeme Seçimleri: Parkın birçok yapısal öğesi MDF, kontrplak ve geri dönüştürülmüş plastik gibi ucuz, kolayca işlenebilir malzemelerden üretilmiştir. Ancak bu malzemeler bilinçli olarak “dayanıksız” ve “ucuz” bir görsel doku sağlamak için kullanılır. Örneğin, Külkedisi’nin devrilmiş at arabası yerleştirmesi, kalitesiz cam efekti veren plastiklerle ve spot ışıklarının kötü açıyla aydınlattığı bir düzende sergilenmiştir. Böylece sahnenin trajikliği, estetik çirkinlikle birleşerek seyircide huzursuzluk yaratır. Plastik heykellerin kalitesizliğe yakın ama “fazla kötü olmayan” işçilikle yapılması, oyuncak estetiğini groteskleştirir: bilerek “beceriksiz” görünür.
Tipografi ve Grafik Dil: Parkta kullanılan tipografi genellikle sans-serif, düz ve sıradan fontlardır. Hiçbir yazı, dikkat çekici bir tasarım objesi gibi sunulmaz; çoğu zaman soluk, silinmiş ya da kasıtlı olarak hizalanmamış metinler tercih edilmiştir. Bu tercih, tipografinin bir bilgi verme aracından çok, bir estetik bozulma ögesi haline gelmesini sağlar. Kurumsal estetiğin güven veren simgeleri burada yerini ciddiyetsiz ve kaotik bir anlatıma bırakır.
https://shorturl.at/0dHH6
https://shorturl.at/YZW8d
Deneyim Tasarımı: Dismaland’de izleyicinin parkta nasıl hareket edeceği, nerede durup neyi göreceği önceden belirlenmiş değildir. Bu da tipik tema parklarının yönlendirilmiş ve kontrol edilmiş deneyimlerinin aksine, izleyiciyi bilinçli bir dağınıklığın içine atar. Güvenlik görevlileri ve personeller de alışılmışın dışında, kayıtsız, kaba ve hatta moralsiz davranacak şekilde eğitilmişti. Bu deneyim tasarımı, izleyicinin “müşteri” değil, bozulmuş bir sistemin içinde bocalayan bir birey gibi hissetmesini sağlar. Alanın tamamında hakim olan gri-mavi tonlar, depresif bir atmosferi sürekli olarak besler.
Estetik Yaklaşım: Banksy burada “distopik estetik” ile “anti-kitsch” bir tavrı harmanlar. Disneyland’in steril, idealize edilmiş, hiper-gerçek ortamının tam karşısında yer alan bu estetik, Guy Debord’un Gösteri Toplumu’ndan ve Mark Fisher’ın “sontemporane melankoli” kavramından izler taşır. Ayrıca Claire Bishop’un “katılımcı estetikte rahatsızlık üretimi” yaklaşımıyla da örtüşür: izleyicinin pasif bir gözlemci değil, rahatsızlık içinde aktif düşünen bir fail olması beklenir.
Dismaland artık “yok”
Banksy’nin Dismaland Bemusement Park adlı bu projesi, 22 Ağustos – 27 Eylül 2015 tarihleri arasında, sadece 5 hafta boyunca açık kaldı. Başından itibaren geçici bir sanat enstalasyonu olarak tasarlanmıştı.
Kapanışının ardından, parkta kullanılan malzemeler ve yapı elemanları söküldü ve Calais’deki mülteci kampı için barınaklara dönüştürüldü. Banksy bunu bilinçli bir jest olarak yaptı; böylece parkın toplumsal eleştiri misyonu sadece estetik bir olayda kalmayıp, fiziksel olarak da dayanışmacı bir eyleme dönüşmüş oldu.
No comment