Xenodesign nedir? İnsan Odaklı Tasarımın Ötesi
Tasarım kimin için yapılır? Odağı nedir ve neden? Bu sorular tasarımda neredeyse geleneksel bir anlayış halini alan insan merkezli tasarımı (human centered design-HCD) sorgulamamızı sağlıyor.
Geleneksel İnsan Merkezli Tasarım (HCD), kullanıcı odaklı bir yaklaşım sunar; ancak bu yaklaşım, insan dışı varlıkları ve sistemleri genellikle göz ardı eder. Xenodesign, bu boşluğu doldurarak, tasarım sürecinde “öteki”nin—yani insan olmayan varlıkların—perspektiflerini de dikkate alır. Böylece tasarım daha kapsayıcı ve sürdürülebilir olur. Bir terim ve metodoloji olarak Xenodesign, tasarımcı, sanatçı ve araştırmacı Johanna Schmeer tarafından ortaya atılmıştır. Schmeer, insan odaklı tasarımdan sonra ne olacak sorusundan yola çıkan araştırmalar yapmaktadır.
Schmeer’in projesi Bioplastic Fantastic, 2014.
Bioplastic Fantastic, 2014 yılında tasarımcı Johanna Schmeer tarafından hayata geçirilen spekülatif bir tasarım projesidir. Rotterdam’daki Boijmans Van Beuningen Müzesi’nde başlayan serüveni, bugüne dek dünya genelinde 30’dan fazla sergide yer alarak geniş bir izleyici kitlesine ulaşmıştır. Proje; parlak renklerde, organik ve soyut biçimlerde tasarlanmış yedi tuhaf nesneden oluşur. Bu nesneler, besin üretebilen biyolojik makineler olarak kurgulanmıştır. Her biri bir tür besin (sıvı, macun ya da toz formunda) üretirken, bunlarla etkileşime giren bir kişinin yalnızca elleri ve ağzı görülür — bu da izleyiciyi sürecin içine çeken bilinçli bir tercihtir.
Bioplastic Fantastic, çözümler sunmaktan ziyade soru sormayı amaçlayan bir projedir. Tasarım, tıpkı bir film ya da roman gibi kültürel bağlamda düşünsel tetikleyicilik işlevi görür: düşündürür, ilham verir, provoke eder. 2014’teki iyimser ve oyunbaz spekülatif yaklaşımı, günümüzün ekolojik krizleri, teknolojik gözetim düzeni ve küresel siyasal çalkantılarıyla birlikte farklı bir anlam kazanmıştır. Projenin, tasarım nesnesinin dünyaya yayıldıktan sonra nasıl bir etki yarattığını izleme ihtiyacını gündeme getirmesi, eleştirel ve söylem temelli tasarımın günümüzdeki önemini artırır.
Bugünün dünyasında tasarımın, sadece nesne üretmenin ötesine geçerek ekolojik, politik ve toplumsal sorumluluktaşıması gerektiği vurgulanmaktadır. Bioplastic Fantastic, bu sorumluluğu taşıyan öncü projelerden biri olarak, insan-merkezci yaklaşımın sınırlarını sorgular ve insan-dışı varlıkların da kullanıcı, aktör ya da etkilenen taraflar olarak tasarıma dahil edilmesi gerektiğine işaret eder. Bu yönüyle, güncel tasarım tartışmalarında posthümanist ve eleştirel bir bakış açısını pratiğe taşıyan önemli bir örnek olarak öne çıkar.
***
Xenos” (ξένος), Antik Yunanca’da oldukça zengin ve çok katmanlı bir kelimedir. Genellikle “yabancı” ya da “öteki” olarak çevrilir, ancak anlamı bundan çok daha derindir. “Xenos”, sadece başka bir yerden gelen kişi değil, aynı zamanda misafir ve hatta ev sahibi anlamına da gelebilir. Bu çift yönlü kullanım, Antik Yunan’da kutsal kabul edilen misafirperverlik (xenia) ilkesine dayanır. Misafirlik ilişkisi tek taraflı bir ağırlamadan ziyade, karşılıklı sorumluluk ve saygıya dayalı bir sözleşmedir. Bu nedenle “xenos”, hem topluluğun dışından geleni hem de onunla bağ kuran ev sahibini kapsar. Bu çok katmanlı anlam, günümüzde “öteki”yle kurulan ilişkileri sorgulayan posthümanist ve xeno-tasarım yaklaşımları için güçlü bir kavramsal temel sunar.
Tezden bir alıntıyla Schmeer’in hangi sorunlara yanıt aradığını biraz daha iyi anlayabiliriz:
“Tasarımda katılım çoğunlukla insan merkezcilik, hatta daha dar bir bakış açısıyla kullanıcı merkezcilik anlamına geldiğinde, alternatif katılım pratikleri nasıl görünebilir? Tasarım projelerinde dikkate alınan bakış açıları nasıl çeşitlendirilebilir?
Felsefede posthümanizm ve onun alt başlıkları olan xenofeminizm ile xenoarchitecture gibi kavramlar, düşünme ve eyleme biçimlerinde gerekli olan değişimlere ilham vererek, örneğin ekolojik krizleri anlamak ve belki de hafifletmek amacıyla, insanı “doğa”dan ve diğer varlıklardan ayrı değil, onlarla özünde iç içe olarak yeniden konumlandırmaya yönelik bir çerçeve sunar.
Bu kavramlar, bu iç içelikte “öteki”nin —diğer insanlar kadar “insan-dışı olan” varlıkların da— bakış açılarına yönelik bir farkındalık geliştirmek için başlangıç noktaları sağlar.
Bu durum, tezimdeki temel araştırma sorularını gündeme getirir.
Tasarımda insan-sonrası (posthuman) ya da “xeno-” yaklaşımı neyi içerebilir?
Xenodesign, tasarım içinde bu düşünce alanına ait kavramları nasıl kullanarak yeni olasılıkların ortaya çıkmasını sağlayabilir?
Xenodesign, insanlarla ve insan olmayan varlıklarla bağlantı kurmaya yönelik stratejileri nasıl geliştirebilir?
Söylemsel tasarım (Discoursive Design), katılım pratikleri ve posthümanizm arasındaki kesişimde zengin bir araştırma alanı ortaya çıkar. Ben araştırmamı bu kavramsal çerçeveler üzerinden yürütüyorum”
Amy Haigh’in 2019 tarihli “A Series of Intermediate Artefacts” adlı çalışması, posthümanist düşünceyle doğrudan ilişkili bir tasarım yaklaşımı sunar. Bu projede Haigh, insanlar ve kuşlar tarafından eşit şekilde kullanılabilecek nesneler tasarlayarak, iki türün sosyal davranışlarındaki benzerlikleri ve farkları araştırır. Bu yaklaşım, klasik insan-merkezli tasarım süreçlerinin “yeniden yazılmış” bir versiyonunu izler; yani insanın merkeze alındığı varsayımlar terk edilerek, insan dışı varlıkların da tasarıma katıldığı bir süreç kurgulanır. Haigh’in, tasarımlarını kuşlarla birlikte test etmesi —bir tür “kullanıcı testi” şeklinde— posthümanist etkileşim ve katılım fikrine somut bir örnek oluşturur.
Amy Haigh, A series of Intermediate Artefacts, 2019. Diyagram: Bireysel yabani Paridae kuşlarının belirli renkleri tercih ederek yemeyi seçmesi.
Proje, posthümanist filozof Timothy Morton’un Dark Ecology – For a Logic of Future Co-Existing adlı kitabından ilham alır. Morton’un posthümanist ekoloji anlayışı, insanın doğadan ayrı bir varlık olmadığını, bunun yerine tüm canlı ve cansız varlıklarla derin bir karşılıklı bağımlılık içinde olduğunu savunur. “Karanlık ekoloji” kavramı, doğa ile ilişkimizi yeniden düşünmeyi, konforlu ayrımları sorgulamayı ve insan-olmayan varlıklarla “birlikte var olmanın mantığını” kurmayı önerir. Haigh her ne kadar bu kitapta hangi kavramların kendisini etkilediğini doğrudan belirtmese de, çalışmasının genel yönelimi —özne-merkezli tasarım anlayışını terk etmesi, insan-dışı aktörleri sürece dahil etmesi ve türler arası etkileşimi araştırması— Morton’un posthümanist ekoloji anlayışıyla örtüşmektedir. Bu yönüyle Haigh’in projesi, posthüman tasarım düşüncesinin uygulamalı bir örneği olarak değerlendirilebilir.
Tasarımda eleştirel kültüre katkı sunan Xenodesign üzerine konuşulacak daha çok şey var. Ancak şunu biliyoruz ki tasarım daha kapsayıcı oldukça, hepimizi daha eşit, daha adil ve belki de daha mutlu bir dünyaya yaklaştırma potansiyeline sahiptir. Bu dönüşümde sadece insanın değil, insan olmayan varlıkların da söz hakkı olmalı. Ve tasarım, bu düşünceyi somutlaştırmak için en güçlü araçlardan biri.
Ayrıca Schmeer’in çok sevdiğim bir yazar olan Timothy Morton’ın Dark Ecology kitabından söz etmesi harika. Xenodesign’ı daha da dikkate değer kılıyor.
+Okuma önerisi: Timothy Morton’dan Hyperobjects🤍
No comment